“YARALARI SARMAK!”

Resim: Atalay Mansuroğlu

“Gerçeği, Kaf Dağının ardına yaka paça sürüklediler…”

“Deprem sabahına kadar bir işyerim vardı. Şimdi ücra bir köşede kurduğum derme çatma çadırda
kalıyorum! Sağda solda gündelik işçilik yapıyorum. İşyerim varken borçlarımı karşılayacak gücüm
vardı. Borçlarım deprem öncesinden kalma. Oysa şimdi gündelik iş bulursam üç beş kuruş toparlayıp
karnımı doyuruyorum. Hepsi bu.”
“Bütün ailemi kaybettim. Günlerce enkaz altında aradım onları. Yıkıntılar arasında onlardan bir
fotoğraf, bir eşya hatıra arıyorum. Bulsam hüngür hüngür sevineceğim. Onlar var mıydı, yok muydu?”
“Evim ağır hasarlı. Bizi konteyner kentlere / sığınma kamplarına zorluyorlar. Bahçem bağım var. Çok
mu zor bahçemde çoluk çocuğumla kalabileceğim bir konteyner vermek?”
“Aylardır evime su çıkmıyor. Bu belediye dedikleri meseleyi üzerine de alınmıyor.”
Antakya şehrinin sesleri bunlar.
Yaraları sarmak!
6 Şubat depreminin üzerinden geçen sekiz ay boyunca acının, öfkenin, dayanışmanın, direncin,
kırılmanın her boyutu yaşandı.
İnsan doğasını altüst eden her deneyim gibi bu deprem de bazı kavramları güncelledi.
Yaraları sarmak sözü öncelikle bir iktidar söylemi olarak duyuldu.
Devamında farklı şehirlerin belediyeleri eklendi koroya.
Sonra büyük sermaye çevreleri reklam panolarında arz-ı endam ediverdi.
Sahiden empati kavramının bunca metalaştığı bir dünyada bu şehrin insanına düşecek pay nedir?
Ortada bir yara değil yok oluş var!
Dolayısıyla “yara sarmak” sözü, kötü niyetli söylenmese bile (iktidar söylemi dışında) bugün dilenci
kılığı giydirilmiş kadim bir şehrin yüzüne inen bir tokat gibidir.
Ölü bir şehri dövmek... Kapitalist konforun bağrındaki esrime hali.
Hafriyat şirketleri yıkım yaptığı cadde ve sokaklarda trafiği ilkelce ve insanlık dışı biçimde yönetiyor.
Bazen cadde ortasına bırakılmış bir çöp bidonu, bazen de moloz yığınları trafik güvenliğini sağlıyor!
Tam da iktidarın şehre bakış açısının özetidir bu.
CHP’li mevcut yerel iktidar bu tabloda gayet uyumlu bir yerde duruyor. Aylardır yaşamın daha çok
sürdüğü bölgelerde bile evlere su verilmiyor. Yollar ağır tonajlı araçların sık kullanımından kaynaklı
delik deşik. Su kanalı mazgalları da kırık dökük olduğu için araç geçişleri ağaç dalları ile belirleniyor.
Mahalleli kendi çözümünü bu şekilde üretmiş görünüyor. Buna karşın Hatay Büyükşehir Belediyesi
meseleyi üzerine alınmıyor.

Bu büyükşehir Belediyesi olağanüstü koşulları olağan bir faaliyet ve bütçe ile karşılayabileceğini
düşünüyor olmalı.
O da yetmezmiş gibi bir süredir “futbolun f’sini” keşfetmiş Büyükşehir Belediye Başkanı ve ekibi işi
gücü bırakmış maç seyahatlerinde bol gülücüklü pozlar paylaşıp duruyor.
Söze dönelim. “Yaraları sarmak” epey işkilli bir sözdür artık.
Bu şehrin halkı öyle pek kimseye inanmıyor.
Siz var ya yaralı parmağa bile… Bilen bilir!