GENÇLİĞİN KIRILAN UMUDUNU ÖRGÜTLÜ MÜCADELE ONARACAK

Eskişehir, bir hafta içerisinde iki öğrencinin yaşamlarına son vermesiyle adeta sarsıldı. Anadolu Üniversitesi öğrencisi R.A arkasında bir mektup bırakarak yaşamına son vermişti. Geçtiğimiz günlerde ise bu kez ESTÜ Kimya Mühendisliği öğrencisi olan S.N.R kaldığı Mükrime Hatun Yurdunun beşinci katından atladı ve tüm müdahalelere rağmen maalesef kurtulamadı. Bu ölümler elbette hayatın akışına uygun sıradan hadiseler olarak ele alınamaz, alınmamalıdır da. Zira bu ölümlerin arkasında ekonomik sıkıntılardan tutalım da, akademideki eğitimin giderek niteliksizleşmesi, gelecek kaygısı gibi nedenler olduğunu biliyoruz.  
Bu ölümlerin politik olmadığını söylemek en hafif tabirle ahmaklık olur. Yaşananların ülkeyi 20 yılı aşkın bir süredir yöneten AKP’nin siyasal tercihleriyle alakalı olduğunu görmek gerekir. AKP’nin kendisine destek ve oy vermeyen tüm kesimleri “hain, bölücü” ilan etmesi, toplumdaki kutuplaştırmayı orantısız bir biçimde arttırması, yaşam tarzına müdahale etme girişimleri ülkeden umudunu kesen milyonların yaratılmasında büyük bir rol oynadı. Umudunu kesenlerin başında ise üniversite gençliği var. Gençlik için umutsuzluğu körükleyen bir diğer etken ise eğitimin ücretsiz bir hak olmaktan epey zamandır çıkmış olması var. Üniversite öğrencilerinin ulaşım, barınma ve beslenme masrafları her geçen gün artmakta ve katlanılmaz bir hale gelmiş durumda. Ayrıca eğitim bilimsellikten uzak ve son derece niteliksiz bir halde. Üniversiteler piyasa sürülmüş adeta birer şirket gibi hareket etmeye zorlanmakta. Ayrıca öğrenci yurtlarında açıktan dinci gericilik kol gezmekte. Dini vakıflar ve tarikatlar buralarda kendilerine açık alanlar bulabiliyor. Bu tarikatların düzenledikleri sohbetlere katılmak neredeyse zorunlu hale gelmiş. Katılmayan öğrenciler yurttan atılma tehdidi başta olmak üzere çeşitli baskılara maruz kalabiliyor. 
 Gençlik tarihsel ilerlemelerde her zaman önemli roller oynayan bir kesimdir. Gençler, yalnızca genç olmalarından kaynaklı olarak dahi gelişmekte olanı daha ileriden kavramada, haksızlıklara karşı tutum almada ve haksızlıklara itiraz noktasında daima en önlerde saf tutmaktadır. Ancak ülkemizde özellikle 15 Temmuz darbe girişiminden sonra muhalefete dönük baskıların artmasına paralel olarak, hem akademide hem de üniversite öğrencilerinin üzerinde baskı sistematik olarak artmaya devam etti ve bugün de devam ediyor. Bu durum gençlik içerisinde bir geri çekilme, sinme, korku, bireysel kaygıların artması gibi olgulara yol açtı. Öte yandan ideolojik bir kuşatma altında da tutulan üniversite gençliği için örgüt, örgütlü olma, örgütlü hareket etme kavramları adeta öcüleştirildi. Bu durum gençlik içerisinde giderek bireyselleşmeye, melankoliye, buhranlara, depresyonlara yol açtı. Yaşananların etkilerini ise işte en son şehrimizde iki öğrencinin yaşamlarına son vermesinde gördük. Giderek yalnızlaşan, giderek bireyselleşen gençlik kurtuluşu da bireysellikte arıyor, kendi başına işin içerisinden çıkamadığında da en üzücü olanı, intiharı, bir kurtuluş yolu olarak görüyor. 
Tüm bu karanlığı yırtmanın elbet bir yolu, bir çıkışı var. Hiçbir genç sandığı kadar çaresiz değil aslında. “Susun, ses çıkarmayın, konuşmayın, yan yana gelmeyin” diyenlere karşı gençliğin inatla ve sabırla yan yana gelmekten başka çaresi yok. Parasız, bilimsel, demokratik bir eğitim talebini büyütmek, sınıf sınıf kantin kantin bu talebi dillendirmek iyi bir başlangıç olur. Bireysel kurtuluşa değil, “toplumla birlikte nasıl kurtuluruz”a kafa yormak gerektiğini kavramak bugün için temel bir gereklilik olmuş halde. Bu toprakların gençliği bunu geçmişte yaptı, bugün de yapar, yarını kurma mücadelesinde de üzerine düşeni yapacaktır.