ORTA VADELİ PROGRAM DEDİKLEKLERİ; HALKI DAHA ÇOK SOYMA PROGRAMI

Hükümet 2023-2025 yıllarını kapsayan orta vadeli programı (OVP) 6 Eylül tarihinde kamuoyuna açıkladı. Şu anda OVP fabrika ve işyerlerinin sıcak gündemlerinden bir tanesi değil belki, fakat bir an önce gündeme girmesi işçilerin yararına olacaktır. Zira OVP esasında başta işçi sınıfı olmak üzere halka dönük yeni bir saldırı girişimi olarak karşımıza çıkmaktadır. 
İktidarın 2024-2026 dönemine ilişkin enflasyon, istihdam, büyüme gibi temel makro ekonomik hedeflerinin yer aldığı orta vadeli program (OVP) kamuoyuna açıklandı. Faiz ve vergi ödemeleri katlanırken, yıl sonu enflasyon tahmini yüzde 65’e çıktı. Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankasının yıl sonu enflasyon hedefi yüzde 58 seviyesindeydi. Buna göre OVP’de enflasyon tahmini Merkez Bankası hedefini yüzde 7 aştı. Ayrıca OVP’de esnek çalışmanın önünü daha da açacak hedeflere yer verildi. OVP’de “İş Kanunu’nda sosyal taraflarla diyalog halinde yapılacak değişiklikler ve bu doğrultuda gerçekleştirilecek ikincil mevzuat çalışmaları ile iş gücü piyasalarında güvenceli esneklik sağlanacaktır” denildi.
Açıklanan orta vadeli programla beraber işçi ve emekçilerin önündeki üç yılın daha zor geçeceği gerçeğini bir yere yazmak lazım. Bu programın hayata geçirilmesi demek esasında daha fazla vergi demek, daha fazla faiz demek ve daha fazla enflasyon demek.
Hükümetin açıkladığı bu orta vadeli program emekçilere dönük çok yönlü bir saldırı girişimidir ve bununla mücadelede çok yönlü olmalıdır. Burada en başta işçi sendikaları ile emek ve demokrasi güçlerine sorumluluklar düşmektedir. Fakat OVP açıklandığından beri Eskişehir’de sendikalarla emek ve demokrasi güçleri ne yapıyorlar diye baktığımızda son derece sınırlı şeyler söyleyebiliyoruz. Hızlıca bu tablonun değişmesi gereklidir. İşçilere OVP’nin nasıl kapsamlı bir saldırı girişimi olduğu anlatılmalı ve mücadele çağrıları yapılmalıdır. Gebze’de Sendikalar Birliğinin 4 Ekim’de gerçekleştirdiği eylem iyi bir örnek olarak karşımızda durmaktadır. Bu örnekler daha da çoğaltılmalıdır. Aksi takdirde kıdem tazminatı hakkımızın gasp edilmesi başta olmak üzere esnek, kuralsız ve güvencesiz çalışma daha fazla yaygınlaşacak. İşçi ücretleri açlık sınırı tutulacak ve işsizlik her geçen gün artacak. 
BU SALDIRI GİRİŞİMİNİ ÖNLEMENİN BİR YOLU VAR 
Peki, bu tabloyu razı mıyız? Değil miyiz? Kovid 19 salgını, kriz, deprem derken tüm bunların faturaları emekçilere çıkartılıyor. Acı reçeteler hep bizlere yazılıyor. Buradan çıkış yolu arayan işçilerde var. Örneğin Mihalıççık ilçemizde bulunan Doruk Maden işçilerinin direnişini örnek verebiliriz. Yine kısa bir zaman önce bu sefer Gaziantep Şireci tekstil işçilerinin mücadelesi kazanımlarla sonuçlandı. İşçi sınıfı birbirinden öğrenen, çok farklı mücadele deneyimleri yaşamış son derece de yaratıcı bir sınıftır. Özetlersek işçiler bir şekilde yan yana gelmeyi başarmalı, tartışmalı ve nasıl bir mücadele sorusuna yanıt aramalı. Ancak böyle bir mücadele platformu işçiler için insanca yaşam ve insanca çalışma koşullarının ortamını yaratabilir.