KALENDER YAZILAR-4

Seçimler Emekçiler Sendikalar 
Kısa Bir Değerlendirme

 

Seçimden sonraki günlerin üzücü atmosferi yavaş yavaş kayboluyor. Tablo giderek daha derli toplu eleştirilerin, çözümlemelerin ortaya çıktığı, tartışıldığı bir sürece doğru evriliyor. Evet, ülkemizin en önemli seçimlerinden birini yaşadık ama "beklediğimiz sonuçları" alamadık. Seçimlere yaklaşım tarzımız, seçim sonrası tavırlarımızı da doğrudan etkiledi. Oysa seçimler her şeyin sonu gibi değil, mücadele süreçlerimizin bir parçası, örgütlenme ve daha geniş kesimlere bilgi ve birikimlerimizi aktarma olanaklarımızın arttığı bir süreç, emekçi ve hakim sınıfların güç ve konumlarını tarttığımız bir aşama gibi değerlendirmeli. Yoksa her şeyi kaybetmek, her şeyi kazanmak parantezinde düşünmek, olumsuz sonuçlara ve duygusal yıkımlara yol açabilir.

Seçim sonuçları, birçok kişi tarafından etraflıca değerlendirildi. Değerlendirilmeye devam ediliyor. Ama bunların büyük bir kısmı sınıfların içinde bulunduğu durum, sınıf mücadelesi açısından bakmadığı için bana göre birçok eksikliği içinde barındırıyor. Bir sendika yöneticisi olarak, uzunca süredir sendikal mücadelenin içinden birisi olarak, seçim sonuçlarını tüm emekçiler, özelinde sağlık ve sosyal hizmet emekçileri cephesinden de değerlendirmek gerektiğini düşünüyorum. Ülkemizdeki sendikal mücadelenin zaafları bu seçim sürecinde de daha görünür olmaya başladı. İşçi sendikalarının seçime yönelik tutumu, DİSK'in bir iki beyanatı dışında, etkili bir konumda olmamıştır. İşsizliğe, pahalılığa, dayanılmaz çalışma şartlarına düşük ücretlere, yoksulluğa rağmen, Türk-İş ve Hak-İş hükümetin tüm politikalarını olumlayan bir hatta kalmıştır. Asgari ücret ve toplu sözleşme görüşmelerinde iktidar propagandasının gönüllü payandaları olmaktan öteye geçmemişlerdir. İşçi sendikalarının geldiği nokta, hükümetle olan yakınlıkları uzunca süredir konuşulmakta ve tartışılmaktadır. Dolayısıyla uzunca süredir izledikleri hattın, seçim sürecindeki tezahürü kimse için sürpriz olmamıştır. Sendikal mücadeleyi sınıf çizgisinden uzaklaştıran, sadece ekonomik özlük hesaplarına hapseden ve bunu bile mücadele ederek değil, iktidara el avuç açarak, arka kapı ilişkileri üzerinden kotaran bir anlayışın geldiği nokta burasıdır. Uzunca süredir, işçileri sınıf bilinciyle ve onun ideolojik politik hattıyla buluşturmayı engellemek için, bütün güçlerini harcayan bu "sendikal" anlayış, öte taraftan işçileri egemenlerin en gerici, ırkçı ideolojilerine örgütlemek için büyük gayret sarf ediyor. Seçim sonuçlarını bu gerçekleri öteleyerek değerlendirmek çok eksik kalır. Mücadeleci sendikaların ve tüm emek örgütlerinin söylemde değil, her gün, her an milyonlarca işçi ve emekçiye ulaşmayı ve onları sınıf bilinciyle örgütlemeyi görev edinmesi gerektiği, seçim sonuçlarıyla bir kez daha tescillendi.

Kamu emekçilerinin ve sendikalarının seçimlere yönelik tutumu, ağırlıklı olarak işçi sendikalarından çok farklı bir yerde değildi (KESK ve bağlı sendikalarını ayrı tutmak gerekir). Memur-Sen, Kamu-Sen ve diğer onlarca "siyasetsiz" sendika açıkça iktidarın propagandasına teşne oldular. Sessiz kalarak onay verdiler. Yaratılan onca soruna rağmen utanmadan "istikrar" adına oy istediler. Ve birçok yöneticileri fiilen seçim çalışmalarına katıldılar. Üye kayıplarını göze alarak seçim süresinde açıkça taraf oldular ve birçok kamu kurumunda toplantı ve benzeri etkinlikler yaparak çalışma yürüttüler. Bazı "muhalif sendikaların" iktidar değişikliğiyle birlikte yönetici atamaları vaat ederek, üyelik çalışmaları yürüttükleri de görüldü.

Seçim döneminin, KESK ve bağlı sendikaları tarafından genel olarak bu sefer kazanılacağı üzerinden iyimser ve edilgen bir beklentiyle geçtiği söylenebilir. Basın açıklamalarıyla taleplerin dile getirilmesi dışında çok da görünür olunmadı. Sorunlar ve çözüm önerileri hem iktidar hem muhalefet partilerinin gündemine yeterince sokulamadı. EYT sorununun "çözümü", kamu işçilerine verilen görece yüksek artışların yarattığı iklim, bazı küçük iyileştirmeler, yıllardır kadrosuz çalışan emekçilerin kadroya alınması derinlemesine değerlendirilmedi. Yaratılan yapay tartışmalar, iktidarın güç kaybetse de hala etkilediği binlerce kamu emekçisi olduğunu görmeyi güçleştirdi. Yaşanan büyük ekonomik kriz, pandemi, deprem ve sonrasındaki dönem, değişim beklentisini besleyen ve büyüten bir etki yarattı. Ama iyimserlikle birleşen bu kendiliğindencilik bugün itibariyle tam zıttı bir ruh haline dönüştü. Kamu emekçilerini sınıf mücadelesi ekseninde örgütleyememiş olmak, onların ırkçı, şoven, gerici ideolojilerin etkisine kolayca girmelerine de olanak sağladı. Kendilerini yıllarca esnek, kadrosuz, güvencesiz, düşük ücretlerle çalıştıranların, mezarda emekliliği dayatanların, pahalılığın, yoksulluğu yaratanların kimler olduğunu unutarak, fanatik taraftarlara ve oy veren kitlelere dönüşüyorlar. Goebbels vari propagandanın sağlık ve sosyal hizmet emekçilerini de etkilediği aşikârdır. Bu seçim süreci ve seçim sonucu, mücadeleci sendikalara ve emek örgütlerine çok önemli derslerle doludur. En önemlisi sınıf sendikacılığı anlayışını sendikalara hâkim kılmak ve sınıf mücadelesinin gerektirdiği yol ve yöntemleri uygulamaktır.

Sonuç olarak, seçimler önemlidir ama her şey değildir. Yaşam geçmişten geleceğe doğru akıyor. Ardımızda mücadeleyle ve kazanımlarla dolu yüzlerce yıl olduğu gibi önümüzde mücadele ve kazanımlarla dolu olacak yüzlerce yıl var. Yarından tezi yok, her birimizin önümüzdeki yıllar için atacağı adımlar var. Sendikalarımıza, meslek örgütlerimize, derneklerimize daha çok sahip çıkalım. Sadece seçimden seçime değil, her gün örgütlü olalım. Bir kenara çekilip susmak yerine yeni ve farklı çevrelerle iletişim içinde olalım. Evlere kapanmak yerine sokaklara çıkalım.

İş yerlerimizden başlamak üzere her gün mücadele, her gün dönüşüm.

Emek tarihi muazzam birikimiyle bize yol gösterecektir.

Umutla kalın...