IŞIK, ESKİYEN ÇADIRLAR VE HATAY

Tarihin ilk ışıklandırılan caddesi şimdi sağlı sollu bir yıkıntıdan ibarettir. Yakın tarihe kadar birbirinden beslenen, birbirinde iz bırakan barışçıl kültürlerin kucağı olan şehrin bir caddesi; bugünkü adıyla Kurtuluş Caddesi.

Bir şehrin omurgası sayılabilecek bu cadde bile yıkılmışsa bu iktidarın insafına kalmış kötürüm şehrin hikayesi bir yazgıya dönüşür. Yazgı deyince kadercilerin söylemini bir kenara bırakalım. Avlulu evler dönemin aristokrat, Hristiyan, Yahudi vb. ruhban sınıflarının yaşam alanıdır. Ortada bir ışıklandırma olmuşsa sırf dönemin üst sınıflarının konforu gözetilmiştir.

Çağlar çağları devirdikçe ışığın üretim, paylaşım ve kullanım biçimleri de değişir. Muhakkak bu mevzu ışık tarihçilerinin (olduğunu varsayalım) alanına girer. Işık bir madde ise elbette ki bir meta olmaktan da kurtulamayacaktır.

6 Şubat depreminde beton bloklar, avlular yıkılmadı sadece. Işık da can verdi. Pencerelerden, sokak kenarlarından, cadde boylarına kadar nerede varsa…

Günlerce ışık yoktu. Devrilen beton kolonlar, daha bir gün öncesine kadar bir renk seçiminin nesnesiyken bir anda ölümcül bir ağırlığa dönüşüverdi.

Kış bahara, oradan yaza döner. Her mevsimin kötü bir yanı vardır. Bunu anlamak için daha çok korunaklı konutlarda değil de derme çatma seralarda, çardak ve yazlık dondurma şemsiyeleri altında, zar zor temin edilmiş çadırlarda yaşamak da varmış.

Zaman, bir silindir gibi irileşip ağırlaşarak yaşanıyor bu coğrafyada.

İlk çadırlar geldiğinde üzerindeki ülke bayrakları, kurum logoları vs. ışıl ışıl parlıyordu.

Çok zaman geçmedi.

Çadırlar eskidi. Soldu, sarardı.

İnsan, güneş ve yağmur gördükçe göz yakan bir nesneye evrildi.

Artık çadırlar insanları değil, insanlar çadırları yükleniyor. Yüklenilmiş belirsizlik, moloz taşıyan kamyonlar. Tedirginlikle neşe arasında rastgelen direnç dayanakları… Bükülen boyunlar az değil.

Alınıp satılan bir şeydi çadır? Onu da unutamadık ki.

Soru şu; meta olarak bir çadırın ömrü ne kadardır?

İnsan ömrünün yanında lafı bile olmaz.

Doğa yerli yerinde duruyor. Yıkılan ne varsa insan yapısıdır. Bir yapının alınıp satılır olmasının ürettiği kusurlarla koskoca şehirler kuruldu. Ölündü… Kimsesiz kalındı…

Daha da kurulmadığı günlere…