BİR YUMRUDUR ŞİMDİ ANTAKYA

“Aklımızı yitirmediğimiz sürece korkacak bir şey yoktur…” 

Sadece Antakya değil tabii. Malatya, Maraş, Antep, Adıyaman ve daha çok şehir… 
Eskişehir bir kucak gibi duruyor Şubat’ın başından beri. Hayatta kalanların barındığı şehrin dört yanından en az iki dil bilen insan içre bir coğrafya olduğu gibi taşındı buralara. Yağmuru, bilgisi ve azığıyla. Zamanı yoktu değişecek görüntüsünü. Zira üzerindeydi evi, barkı, işyeri, okulu ve göğü… Zaman yoktu! Zaman yoktu!
Kimi devrilen dolabından dökülen üst-baş sardı üzerine. Kimi de bu kadarına yetişemedi. Homo Sapiens denilen tür, oldum olası bir göç tarihinin öznesi değil miydi? Bu türün, kara Afrika’dan yola çıkması olağan bir macera olamazdı. Açlık, kıran, susuzluk… Muhakkak bir izahı olmalıydı coğrafyalar arasındaki bu yolculuğun. 
Köprübaşı’nda insan suretleri… 
Öykü yazarı da olan hekim bir insanın dediği gibi; “maskeli depresyon…”  Doğalgaz, su, elektrik faturaları bırakılırken posta kutularına, insan düşünmüyor değil mektup nedir diye. En azından bir dönem bu şehirde “okul görmüş” insanlar için bu sorunun cevabı epey zorludur. Kömür ile ısınılan günlerini gördüler bu şehrin. Üstelik burunlarından is aka aka… 
Yıllar sonra zorunlu bir göç… Öncesi anlamını yitirir. Bir kıymeti de yoktur bu tanışıklığın. Olsa olsa “mülkün temeli olan adalet” yazılır alnına zorunlu göçmenin. Bir de o adaleti, o göçmenin kendi dilinden dinlemek gerekir. Adalet midir? Değil midir? 
Şairleri var Eskişehir’in… Eskil şehir… Sennur Sezer’i düşünmemek de olmaz şimdi. Muhakkak iki veya bilemedin bin dizesi olurdu güne dair. Bilen bilir. Cemal Süreya da gocunmazdı bu vaziyete. İşçi… İşçi.. Kimliği yağ lekesi.. İs lekesi.. Bak da gör!
Tren Garı… Önü bekleme yeri. Giden gider. Gelen gelir. Bekleyeni de uğurlayanı da bir. Aranmış ve bulunmuş söz… Emek! Sennur Sezer tarafından. İnanmazsan bizim sendikaya uğra. 
Antakya… Talebedir. Üstelik haylaz ve zekidir. Dersine pek çalışmaz. Çantasında ucu kırık kalemler bulunur. Zira sözeldir. Oysa söz, bütün hesapların biriktiği çığlıktır. 
Yediler Parkı… 
Kim bilir damağından ölen insanın içini? Bir tutam sohbet… 
Süleyman Okay dediydi; 
“Antakya kapılarında / iflah olmam gayri /Antikus / dönmeyecek bu kente bir daha / gladyatörler / ayaklanmayacak / sen gelme istersen hayır gelme / bekleme beni kaçaklığın sancılı durağında /ben durağan değilim hiçbir yerde”(*) 

* Şakayık / Güneşin Kızıyla Buluşmak / Sayfa 66